4 Şubat 2013 Pazartesi

İBRAHİM KENDİRCİ VATAN GAZETESİ RÖPORTAJI



"Kavak Yelleri"nde genç bir hayran kitlesi edinen İbrahim Kendirci, yetişkinliğe adımını "Yol Ayrımı" ile attı. ‘Yakışıklı genç’ etiketinden sıkılan oyuncunun aşk hayatındaki önceliği ise huzur ve tek eşlilik.

Gençlik dizisinden 1930’lara

Beş yıl süren "Kavak Yelleri" dizisinde Deniz rolüyle geniş bir hayran kitlesi edinen İbrahim Kendirci, izleyicinin karşısına bu kez bambaşka bir karakterde çıktı. Kendirci, Kemal Tahir’in kitabından uyarlanan "Yol Ayrımı" dizisinde Selim Nuri adında bir gazeteciyi canlandırıyor. Kendirci rolü okur okumaz kabul ettiğini belirterek şunları söylüyor: “İçinde Atatürk’ün de anlatıldığı bir proje olması beni baştan tavladı . Kavak Yelleri’nden sonra, “Yetişkinliğe öyle bir adım atmam lazım ki, kariyerimde güzel bir basamak olsun” diye düşünüyordum. ‘Yol Ayrımı’ bütün bu isteklerimin karşılığı oldu. Bir şeye inandığınız kadar hizmet edersiniz, ben de Selim Nuri’ye inandım. Böyle bir teknolojinin ortasındayken bunlardan sıyrılıp o devirde bir gazeteciyi oynamanız lazım. Bu bir oyuncu için ele zor geçen fırsatlardan biri. O dönemin hızı, diyalekti, bakışı, dış etkenlere verdiğiniz tepkiler... Sete gidiyorsunuz 21’nci yüzyılın bazı esintilerini taşıyan sokakların 2-3 saat içinde eskiye döndürüldüğünü görüyorsunuz. Bu işi yapanların da ne kadar profesyonel olduğunu gösteriyor. Aslında onların içinde olmak bile çok hoşuma gidiyor.”

‘Yakışıklılık bir yere kadar’

Kendirci ‘yakışıklı genç’ etiketinden biraz sıkılmış, “Aslında önemli olan kendini bilmek ve entelektüel olarak geliştirmek. Zaten bilmekten başka çarem yok, ama bilmediğim de o kadar fazla. İmam-ı Azam’ın sözünü hatırlatırım kendime, “Bilmediklerimi ayaklarımın altına alsaydım, başım göğe değerdi.” Yakışıklık bir yere kadar, ama hayranlık bir bütün olmalı. ‘Bu çocuk nasıl oynuyor’ kısmı da önemli. Hayranı olduğunuz kişinin içi, dışı, alt metni, entelektüelliği... Bunlarla sevmeliyiz bir insanı. Ben bugün Sean Pean’e hayransam, James Brown dinliyorsam, onların sadece oyunculuğu, müziği değil entelektüel birikimleri de beni tavlamıştır.

‘Bu kez ters köşede olmak şansım’

İbrahim Kendirci, Ahmet Uğurlu ile çalışmanın setteki herkes için okul gibi olduğunu söylüyor. Sette hayran büyük bir hayran kitlesi olan üç yakışıklı oyuncu bir arada. Engin Altan Düzyatan, İlker Kızmaz ve İbrahim Kendirci harika bir sinerji yakalamış. “Üçümüz güzel bir aura yakaladık. Üç yakışıklı diyorsunuz ama ikisi benden çok daha yakışıklı bana göre. Bu işte biraz ters köşedeyim aslında. Ama böyle olmasını kendim de istemiştim. Daha pasaklı, daha kirli, daha kötü giyinen bir çocuğu oynuyorum. Engin Altan ile İlker tabii daha şık, daha bakımlı adamları oynuyorlar. Ama ikisi de bana çok şanslı olduğumu söylüyor. Onlar bambaşka çizgideler, benim ise bu kez başka resimler vermem lazım. İzleyicilere Selim Nuri’nin karakterini ve davasını geçirmem lazım.

Vapurdan Yıldız Hoca’nın karşısına


“İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın önünde sıraya girdim. Yaklaşık 600 kişi vardı ve 10 kişi alacaklardı. Önce güldüm. Yanımda kuzenim vardı ‘600 kişinin arasından Yıldız Kenter beni beğense bile unutur herhalde’ dedim. Ablamlar İstanbul’da yaşıyor. Okula onların numarasını vermiştim. Enişteme telefon gelmiş, ilk 30’a kaldığımı söylemişler. Ama bunu bana söylemedi, ‘Okuldan aradılar sonuçlar belli değilmiş, ama sen yarın okulda ol bir arkadaşım sana okulu gösterecek’ dedi. Meğer o gün ikinci aşama sınav varmış, heyecanlanmayayım diye söylemiş. Ben 9:45 vapurunu kaçıp 10:15’e biniyorum okulun önünde kalabalık var. Tesadüfen ilk otuza kalanlar listesini gördüm. Baktım ben de varım. Sahneye çıktığımda terliydim, panikten ölüyordum, ‘Hocam böyle böyle sürpriz geldim’ dedim. Yıldız Hoca ‘Nasıl takip ediyorsun?’ diye kızdı, bir an beni almayacaklar diye düşündüm. Son listede adımı görünce rahat bir nefes aldım.”

Acı tanımı

Başıma gelen bir durum başka işlere konsantre olmama engel oluyorsa ben acı çekiyorumdur. Bir şey okuyamıyorsam, kafam gitmiyorsa... Duygusal acı benim için daha önemlidir. Fiziksel acının üstesinden gelebilirim. O konuda daha dayanıklıyımdır.

‘Rakı masasına efkarlıyken oturmam’

Oyuncu, "Kavak Yelleri"nin de senaristi Gökhan Horzum’un çektiği "Rakı Masası" filminin müjdesini de veriyor. Mayıs’ta gösterime girecek film dört erkeğin bir rakı masasındaki sohbetlerinden yola çıkıyor: “Salih Bademci, Fırat Albayram, Sertan Erkaçan ve ben varım o masada. Dördümüz Anton Çehov’un ‘Aslında mutluluk diye bir şey yoktur, onu sadece hayal ederiz’ lafı üzerinden bir sohbet yaşıyoruz.” Kendirci’nin rakı masası anlayışı da biraz farklı, şöyle diyor: “Ben rakı masasına efkarlıyken oturmam, keyifliyken otururum. Efkarlıysam o masanın tadını çıkaramam. Rakının da mezenin de keyfi enerjin yüksekse çıkar. Zaten efkarımın keyfini evde tek başına çıkarırım, yalnızlığıma sığınırım. Bunun dışında kalabalık rakı masası da sevmem, o masada sadece sevdiğin insanlar olacak. Kimseyi taşımayı sevmem, promil artıkça sohbet güzelleşmeli...”

Aşk formulü: Tek eşlilik ve huzur

“Duygusal bir adamımdan ve ilişkilere hep öyle bakarım. Bir kere öncelikle tek eşlilikten yanayım, benim için huzur, sadakattir ve tek eşliliktir. Hovarda bir erkek olamam, bunu beceremem de zaten. Çünkü bir şey saklayamam. Aşk benim için partnerimle birbirimize huzur ve güç aşılamamızdır. Sevgilime küçük sürprizler yaparak onda büyük mutluluklar keşfetmeyi severim. ‘Canım cicim’ mesajlarından ziyade aklının bende olduğunu bilmem yeterli.”

‘Aile önceliğim’

“Hemen değil de tanıdıkça aşık olduğumu düşünüyorum. Bir şeyi ne kadar tanırsanız o kadar seversiniz. Bensizken mutluysa, bensizken de mutlu ve keyifli vakit geçiriyorsa bu beni mutlu eder. Sevdiğim insanın ailesiyle vakit geçirmesi, sevdiğim insanın kalitesini gösterir bana göre. Ben aileye çok önem veririm. Hatta hepimiz için kült olan Godfather (Baba) der ya ‘Ailesiyle vakit geçirmeyen bir insan asla gerçek bir insan olamaz.’ Bu yüzden kız arkadaşlarımın mutlu bir ailesinin olması benim için çok önemlidir, sanki bu bana daha çok güven verir ve sevgimi sağlamlaştırır.”

‘İki tane kız arkadaşım oldu’

Entrikalı bir kişiliğe sahip değilim. Benim ailem de saftır, içi dışı birdir. Çünkü erkeklerin çoğu, ben de dahil, sevdiğim kızda annemi ararım. Bazen kız arkadaşlarım bir hata yaptığı zaman kendimi şunu söylerken yakalıyorum ‘Annem olsa şöyle yapardı.’ 

Alışkanlıklarımdan da zor vazgeçen biriyim. Çok tüketen bir erkek değilim sindire sindire yaşayan az ve öz ilişkilere önem veririm. Zaten uzun ilişkilerim oluyor. 27 yaşındayım, şimdiye kadar bir tanesi dört buçuk, diğeri üç buçuk yıl süren iki kız arkadaşım oldu hayatımda. Kadınları tüketeyim mantalitesiyle bakabilen bir adam değilim. Zamanım varsa ‘gel beraber harcayalım’ derim. Sakin ilişkiler yaşarım, sevgilimle Beatles dinleyip bira içmek bile yeter. 

PINAR TARCAN /VATAN İNTERNET SİTESİ
02.02.2013

'Yol Ayrımı'yla Yetişkinliğe Bir Adım Attım

'Yol Ayrımı' dizisinde rol alan İbrahim Kendirci, "Bu diziyle yetişkinliğe adım attım. Evde sürekli Türkçe çalışıyorum" diyor.

İki sezon önce ekrana veda eden 'Kavak Yelleri' dizisinin başarılı oyuncusu İbrahim Kendirci, Kemal Tahir'in aynı adlı romanından TRT 1 için uyarlanan 'Yol Ayrımı' dizisinde rol alıyor. Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kuruluş dönemini anlatan dizide; idealist öğretmen 'Selim Nuri'yi canlandıran Kendirci; Dolunay Soysert, Engin Altan Düzyatan ve Ahmet Uğurlu gibi ünlü isimlerle başrolü paylaşıyor. Kendirci ile oyunculuk serüvenini ve diziyi konuştuk...

İLKER GEZİCİ 04.02.2013

(SABAH-GÜNAYDIN)
Sizin için 'Yol Ayrımı'nın diğer dizilerden farkı ne oldu?Bir kere reyting kaygısı olmayan bir iş... Bu diziyle önce, Cumhuriyet'e bakış açısını izlettirmeye çalışıyoruz. İnsanlara yatmadan önce bir saat kitap okutmak istiyor, 1930 Türkiye'sini anlatıyoruz. Bu işin, diğerlerinden en büyük farkı bu. Niceliğe değil, niteliğe yönelik bir iş. 26 bölümlük hazır bir proje. Her şey net ve belli; planlı programlı. Aslında bu normal olan ama bizde lüks geliyor 26 bölümün hazır olması..

HER GÜN GELİŞİYORUM

Dizinin sizin kariyerinizdeki yeri nedir?

Bu diziyle yetişkinliğe bir adım attığımı hissediyorum. Benim için bir basamak atlama.... Dizide; Atatürk'ün konuştuğu dille konuşuyorsunuz. Bu bambaşka bir Türkçe... Evde, dilim alışsın diye kalemle çalışıyorum. Kolay değil ama geliştirici bir süreç...

'Kavak Yelleri'nde yüksek reytinglere alışmış biri olarak, reyting kaygısı olmayan bir işte rol almak işinizi kolaylaştırıyor mu, zorlaştırıyor mu?

Maddi anlamda kolaylaştırıyor. Reyting kaygınız yok! Yılmaz Erdoğan, "Şöhret dediğiniz şey; büyük bir insan şakasıdır, çoğu zaman hiç kimseyi güldürmeyen" der. O şakanın içine girerseniz işiniz zor. 'Seyirciye oynayayım' diye bir derdim yok.

TÜYLERİM DİKEN DİKEN OLUYOR

Bu dizi sizin ilk dönem işiniz... Neler hissettiriyor size?

Sete, o ambiyansa, o dönemin kostümleriyle girdiğinizde farklı bir dünyada olduğunuzu hissediyorsunuz. 21'inci yüzyılda yaşayan bir oyuncu, bir önceki neslin rolünü canlandırıyorsa eğer; o dönemin beden dilini, konuşma tarzını, 1930'ların sosyal yapısını ve hızını da iyi bilmeli. Panik olduğumuz bir sahneyi oynarken bile bu döneme göre daha ağırkanlıyız.

Peki, dizide canlandırdığınız 'Selim Nuri' nasıl bir karakter?

'Kurtuluş' adında bir dergi çıkarıyor. Devrimci bir çocuk. Açlıktan öleceğini bilse bile, cebindeki paranın son kuruşuna kadar dergiye yatıracak bir karakter. Büyük idealist. 'Selim Nuri', benden daha dolu bir çocuk. Kendinden daha dolu birini oynamak da zor oluyor gerçekten.

Dizinize 'Atatürk'ün dizisi' deniyor. Siz, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Dünyanın kabul ettiği Atatürk, bu dizinin her bölümünde bir sahne bile gözükse; dizi 'Atatürk'ün dizisi' olur. Bundan kaçamayız çünkü bizim oynadığımız roller gibi, hayali bir karakter değil. Biz, dizide çok partili sürece geçişi anlatıyoruz. Atatürk de bizim lokomotifimiz. Atatürk'ü, Ahmet Yavuz Sepetçi canlandırıyor. Ben, onu tüylerim diken diken olarak izliyorum. Diziye 'Atatürk'ün dizisi' denmesi bana gurur veriyor.

CİDDİ BİR İLİŞKİ PEŞİNDEYİM

Hayatınızda biri var mı?

Var ama sektörden değil. Şu an her şey yolunda gidiyor.

Evlilikle ilgili düşünceniz ne?

Tek eşlilikten yanayım ve her ilişkime evlilik niyetiyle başlarım. Ciddi ilişkiler peşindeyim. Kısmetse 30'umdan sonra evlenmeyi düşünüyorum.

17 Ocak 2013 Perşembe

Nazım Hikmet'in "Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri




trrrrum,

trrrrum,

trrrrum!

trak tiki tak!

makinalaşmak istiyorum!




beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu!

her dinamoyu

altıma almak için çıldırıyorum!

tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,

damarlarımda kovalıyor

oto-direzinler lokomotifleri!


trrrrum,

trrrrum,

trak tiki tak

makinalaşmak istiyorum!


mutlak buna bir çare bulacağım

ve ben ancak bahtiyar olacağım

karnıma bir türbin oturtup

kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!


trrrrum

trrrrum

trak tiki tak!

makinalaşmak istiyorum!

15 Ocak 2013 Salı

Oyunculuk Bilinçli Şizofreni




“Kavak Yelleri” dizisiyle yıldızı parlayan İbrahim Kendirci, şimdilerde TRT 1’de yayınlanan “Yol Ayrımı”nda rol alıyor. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluş dönemini anlatan dizide idealist öğretmen Selim Nuri’yi oynayan Kendirci’yle rolünü, tutkularını ve takıntılarını konuştuk...

İbrahim Bey, son dönemde sosyal medya çoğumuzun alışkanlığı oldu, sizin aranız nasıl?




- Ben de Twitter kullanıyorum. Orada okuduğum kitaplar ya da izlediğim filmler, diziler arasından tavsiyelerde bulunmaya çalışıyorum. Komik tespitler bulursam onları paylaşıyorum. Ne sıkıcıyım, ne çok komiğim. Hem düşündürüyorum hem de güldürmeye çalışıyorum. Öyle bir sosyal medya dünyam var. Her gün tweet atamıyorum ama. O kadar aklım yok benim. Aklı olan her gün atıyor.


En son ne tavsiye ettiniz takipçilerinize?- Şu an Burak Özdemir’in “Tanrının Doğum Günü” kitabını okuyorum, onu tavsiye edeceğim ama önce bitirmem lazım. Bir de “Life of Pi” favori filmim. Ang Lee, “Şık resimler yaparım, şık bir senaryo yazarım, bunun altına da çok güzel bir felsefe yerleştiririm” demiş sanırım. Bir var oluş, inanç yerleştirmiş ve bunu çok güzel sorgulamış. İnancı, insanın Tanrı’yla arasındaki iletişimi çok güzel şekilde beyazperdeye taşımış.


Filmin altında bir felsefe olduğunu söylediniz, klişe bir soru olacak ama; sizin bir hayat felsefeniz var mı?- Olmaz olur mu? Felsefenin kaynağında soru sormak var. Böyle olduğu zaman gelişiyorsunuz. Geliştiğiniz zaman da bazı şeylere inanmaya başlıyorsunuz. Şu zamana kadar çıkardığım sonuç; ben inandığım zaman var olabiliyorum. İnanca çok önem veriyorum.


Sosyal medyada yer alınca, yaptığınız işin geri dönüşü de hızlı oluyor. Bu iyi mi, kötü mü?- Evet, ne yaparsanız yapın anında yapıcı ya da yıkıcı eleştirisini alıyorsunuz. Bu çok üzücü aslında. Çünkü daha dizi ekrandayken tepkiler geliyor. Herkes, istediğine anında bir şey yazabiliyor. Bu teknoloji bizim dostumuz mu düşmanımız mı, tartışılır hale geldi. Ama benim için önemli olan, anne ve babamın notu. Önce anne-babadan geçeceksin. Seni en iyi tanıyan, her jestini, mimiğini bilen onlar çünkü. Onlar olmuş diyorsa, “tamam” diyorum.


“Yol Ayrımı”ndan aldığınız not yüksek mi?- Evet, bunu çok beğendiler. “Kavak Yelleri”nde oynarken babam bazen “Daha ağır şeyler oyna” diyordu. Bu diziyi çok sevdi, “O dönemi güzel anlatıyorsunuz” dedi.


“SADECE BAŞROL OYNARIM” DEMEK YOK OLMANIZA NEDEN OLUR
“Yol Ayrımı”, 1930’larda geçiyor, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluş dönemini anlatıyor. Biraz ağır akan bir iş. İzleyicinin bu ağırlık hakkındaki yorumu ne?- Ben de biraz korkmuştum bu konuda ama hâlâ “Çok sıkıcı” şeklinde bir tepki almadım. Demek ki temposu ne olursa olsun, doğru verildiği zaman izleyici kabul edebiliyor... Dizide yıl 1930, biz 2013’teyiz. 21’inci yüzyılın bize kazandırdığı bir hız var. 1930’lar ise bir postanın 10 gün beklenildiği bir dönem. Ben de o dönemde yaşayan Selim Nuri diye bir adamı canlandırıyorum. 21’inci yüzyıl hızıyla oynarsam, bu biraz tartışılır.


Peki dizide alıştığınız bu yavaşlığı günümüze de yansıtıyor musunuz?- Yansıtsaydım röportaja yetişemezdim sanırım... Dizide “Serbest Fırka kuruluyor” diyoruz, o dönemin büyük haberi. Bununla ilgili habergirilecek, tepkimiz “Yarına flaş haber gelecek, Serbest Fırka kuruluyormuş” oluyor. Bugün ise televizyonun bile refleksi yavaş kalıyor, haberi önce Twitter’dan alıyoruz.

Siz “Kavak Yelleri”yle birlikte bir anda parladınız. O diziden sonra “Ben bundan sonra sadece başrollerde yer alırım” gibi bir düşünceniz olmuş muydu?

- Evet, dizide dört başrolden biriydim. Sonrasında yine gençlik işleri geldi ama yapmak istemedim. “Sadece başrol oynarım” demek, yok olmanıza neden olur. Öyle bir şey yok. Artık dünyada başrol kavramı yok zaten, hikâye var. “Yol Ayrımı”nda da herkes kendi hikâyesinin başrolünü oynuyor.


“Kavak Yelleri”nin ardından başka bir projede yer aldınız mı?- “Kavak Yelleri” bittikten sonra bir süre durmak istedim. Deniz karakteri üstüme yapışmıştı çünkü, onun unutulması için biraz zamana ihtiyacım vardı. Bu yaz da çok güzel bir sinema filmi çektik.


Adı nedir filminizin?- “Rakı Masası”. Nisan gibi vizyona girecek sanırım.


EN BÜYÜK TUTKUM MESLEĞİM
“Yol Ayrımı”na dönelim. Selim Nuri’nin hikâyesinde şiirin de büyük yeri var değil mi?- Selim Nuri, çok yönlü bir çocuk; şair, öğretmenlik yapıyor, gazeteye haber yazıyor, haber seçiyor. Bir de yasa dışı bir dergi çıkarıyor. Selim için en önemli şey davası. Cebinde 50 kuruşu olsun, o parayı Kurtuluş dergisine yatırır. Çok tutkulu bir çocuk.


Sizin en büyük tutkunuz nedir?- Mesleğim... İşim konusunda çok tutkuluyum. Hatta bu yüzden bana kızan kız arkadaşlarım olmuştu. Tam bir Başak burcuyum, burcumun bütün özelliklerini taşırım; titiz, düzenli, disiplinli, meraklı...


Sürekli iş odaklı mı yaşıyorsunuz?- Sürekli demeyelim de, yüzde 70 diyelim. Mesela yarın set olsa, şu an kafamda o olurdu ve bu kadar rahat röportaj veremezdim. Beşinci bölümde iki şiir okuyorum, normalde sufle veriyorlar ama ben ezberden okumak istedim, dört gün boyunca içimden şiir okudum. Kendimi o zaman iyi hissediyorum. Zaten aktörlüğün çok sağlıklı ve düzenli yapıya sahip insanların yapabileceği bir iş olduğunu sanmıyorum. Oyunculuk, bilinçli şizofrenidir. Kafanızda sürekli birini taşırsınız, birini gözlemlersiniz. Sürekli gözlem yapmak da bir arıza.


Selim karakteri de hep kafanızda mı şimdi?- Olmaz olur mu? Arabada onun öksürüğünü çalışıyorum mesela. Sürekli Selim Nuri’nin vücut dilini, tepkilerini düşünüyorum.


BİR ERKEĞE GÖRE FAZLA DUYGUSALIM
Az önce fotoğraf çektirirken bir maço oldunuz, bir duygusal adam. Gerçekte ne kadar maço ve ne kadar duygusalsınız?- Çok maço bir adam değilim. Öyle bir yapım yok. O pozlar, tamamen oyunculuğun verdiği bir refleks. Çok duygusalımdır, alışkanlıklarımdan vazgeçemem.


Sevmediğiniz huylarınız var mı?- Tertip ve düzen bazen yorabiliyor. Arkadaşlarım gelir, kitaplarımın yerini değiştirirler, ben eve girer girmez “Kim bunların yerini değiştirdi?” derim. Benim evime girin, hiçbir şeye dokunmadan çıkın, “Bugün eve biri girmiş” derim. Kokuyu alırım. Öğrenci evindeyken de benim odama kimse girmezdi. Dışarıdan gelip yatağımın üstüne oturamazlardı. Bunlar beni yoran, başkalarını da rahatsız edebilen huylarım.


Bu alışkanlıklarınız sette değişmedi mi?- Zaten dizi setlerinde daha pasaklı, daha rahat olmaya başladım. Beş yıldızlı otellere gittiğim zaman bile yastığa tişörtümü geçirirdim. Setlerde değiştim.


Bu huylarınızdan ötürü sizden ayrılan sevgilileriniz oldu mu?- Ayrılan olmadı da, bu huylarım yüzünden kırdığım kız arkadaşlarım oldu. “Niye diş macununu ortadan sıktın?” diye kızdığım bile oluyordu. Ama onlar haklıydı. Şu an bunun üstesinden geldiğime inanıyorum, üstümden üç ton yük attım.


Başka var mı sevmediğiniz huyunuz?- Bir erkeğe göre fazla duygusalım. Hiç sevmiyorum bunu. Duygusallık, güçsüzlüktür. Ölçülü olmak lazım, ölçü en büyük güçtür. Bazı konularda ölçüsüzüm, bu da beni zayıf kılıyor.


“HİÇ AŞK YAŞAMADIM” DEMEDİM
Pelin Karahan’dan ayrıldıktan sonra “Ben hiç aşk yaşamadım” gibi bir açıklamanız olmuştu. Böyle bir şey söylediniz mi gerçekten?- Bu konuda konuşmak istemiyorum. Pelin Hanım’a da ayıp olur artık. Ama öyle bir şey yok. Öyle bir açıklama yapmam, kendime de saygısızlık olurdu. Tamamen bir yanlış anlaşılma.


(HÜRRİYET - KELEBEK 15.01.2013)


Röportaj: Gülbahar KARAKUŞ Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN